1974 yılında, Computer Identicsş.
1952 yılında patenti alınan barkod, tarayıcıdan yoksun olsa da, gelecek vaat ediyormuş.
1960 yılında, Kaliforniya, Malibu’da kurulmuş Hughes isimli bir araştırma laboratuarında Charles H. Townes ve Arthur Leonard Schawlow‘un teorilerini temel alarak çalışan Theodore Maiman isimli bir mucidin ışığın uyarılmış radyasyon ile yükseltilmesini sağlayan optik düzeneği kurması, yani lazeri bulması barkod verilerinin dışa aktarımına yeni bir kapı aralamış. Aslında “Uyarılmış emisyon kavramı” olarak tanıtılan ve ismini “Light Amplification by Stimulated Emission of Radiation” kelimelerinin baş harflerinden alan “lazer” 1917 yılında Einstein tarafından da teorik olarak izah edilmiş ama kimse o güne kadar uygulamaya çalışmamış.
İlk barkod uygulaması vagonlar üzerinde
Eşzamanlı olarak ilerleyen lazer ve barkod çalışmaları ortak bir noktada buluşmuşlar ve uygulamanın ilk pratik adımını Amerikan Demiryolları Birliğinin sponsor olduğu bir proje sayesinde hayata geçirmişler. Pennsylvania Demiryollarının kullandığı vagonları ayrı ayrı takip etme isteği barkod uygulaması için de, lazerin farklı alanlardaki kullanımı için de bir şans yaratmış.
Barkod ilk kez Amerikan Demiryolları Birliğinin sponsor olduğu bir projede vagonlar üstünde uygulanmış.
Bugün karanlıkta görülür özelliğinden dolayı güvenlik amacıyla daha belirgin görünür olmak adına giysilerde, araçlarda, tabelalarda, bisikletlerde kullanılan yansıtıcı, parlayıcı, ışıkta ışıldayan malzemelerden tasarlanan mavi ve turuncu şeritlerden oluşan barkodlar öncelikle çok büyük ölçülerde vagonların üzerine yerleştirilmiş. Sonra da birbiri ardına geçen vagonların üstündeki barkodları okuyan buzdolabı büyüklüğünde bir makine tasarlanmış. Vagonlar yaklaştığında devreye giren sistem, barkod üzerine yakılan 500 watt’lık bir ışık eşliğinde sensor yansımaları sayesinde bilgileri yorumlayabiliyormuş.
Vagonlar üzerindeki barkodları veriye dönüştüren ilk okuyucu buzdolabı büyüklüğünde tasarlanmış.
Lazer ya da o günkü adıyla “uyarılmış radyasyon emisyonuyla ışık amplifikasyonu” olarak dünyaya tanıtılan bu sistem ilk denemede başarılı olmuş; vagonlara boydan boya yapıştırılan barkod çizgilerinin verileri dışarıya başarılı bir şekilde aktarılabilmiş. Artık ihtiyaç duyulan şey çok daha güçlü bir ışık ve bugün günlük yaşamın her alanında var olan lazer sistemin gelişmesiymiş.
Vagonları kontrol etmeyle başlayan barkod sistemi 1968 yılına gelindiğinde Amerikan standardı haline gelmiş. 1975 yılında ABD vagonlarının tam yüzde 90’ı barkod etiketi taşıyormuş. Ama yine de tarayıcının okuma konusunda zayıf kalması verilerin doğru elde edilmesini etkiliyor, barkodların eskimesi, ilk yıllarını yaşayan bilgisayarların yüksek maliyeti ve bir dizi demiryolu iflası yaygınlaşmaya hazır olan barkod teknolojisini başka pazarlar aramaya mecbur kılıyormuş.
Eş zamanlı gelişen lazer teknolojisi barkod verilerinin okunabilmesinin yolunu açmış.
Barkod barları yeni mecralara açılıyor
Farklı pazarlara açılma konusunda yol arkadaşı Sylvania’yı ikna edemediği için ayrılarak kendi başına çalışmaya karar veren Collins, “Computer Identics Corporation” isimli şirketi kurarak atılım yapmak istemiş. Önce açığa çıkarttığı ısı ve maliyetinin yüksek olması yanında tek yönde okuma yapan 500 watt’lık ampullerden vazgeçen şirket, barkodları çok çeşitli açılardan hızlı bir şekilde tarayabilecek motorlu, hareketli aynalar kullanarak yönlendirmeye çalışmış. Hız, doğruluk ve güvenilirlikte büyük bir gelişmeyi içine alan bu yolla hareket eden lazer sistemi kısmen hasar görmüş etiketlerin de okunmasına olanak verdiği için mükemmel sonuç vermiş.
Bu yeni lazer tabanlı barkod sistemi önce önemli otomobil fabrikalarında kendine yer bulmuş, araba parçalarının üretimini ve montajını izlemek için başarıyla kullanılmış. Bu başarı Computer Identics Şirketinin endüstriyel alandaki yerini sağlamlaştırırken gözünü süpermarketlere dikmesini sağlamış, işleyiş süreçlerinde yaşattığı kolaylıklar şirket yönetimlerinde konuşulmaya başlamış.
1970’li yıllar, RCA ve IBM firmaları arasında yaşanan teknoloji yarışı, orijinal barkod patentine sahip olma yolunda iki mucit arkadaşı karşı karşı getirmiş, Norman Woodland ile Bernard Silver mücadelesi doğrusal UPC barkodunun icadıyla farklı bir boyuta taşınmış. Yeni barkod tipleri çağın ilerleyen yazıcı sistemi eşliğinde yaşanan sorunlara kolay çare bulabilmiş, dikey çizgilerin gizemine akla gelebilecek tüm bilgiler peşi sıra yüklenebilir olmuş.
Evrensel Ürün Kodu yani UPC barkodunun icadına ilk başlarda üreticiler sıcak bakmasa da, lazerlerin düşen maliyeti ve entegre devrelerin gelişerek bilgisayar alt yapısını günden gün yükseltmesi aynı zamana denk gelmiş, bırakın büyük marketleri, teknoloji kullanmakta tereddütleri olan küçük işletmeler bile bu yeni sistemi kurmaya cesaret ederek yatırım yapmaya başlamışlar.
Süpermarket kasasında taranan ilk barkod 1974 yılında
Şu anda Smithsonian Müzesi’nde saklanan ve tarihe tanıklık eden ilk barkod denemesi Miami Ohio’da, 26 Haziran 1974 günü saat 08.01’de Troy Kasabasında, Marsh’s isimli Süpermarket kasasında yaşanmış, barkodu taranan meyveli sakız paketi ve makbuz müzenin geleceğe yön gösteren kanıtları arasında yer alarak koleksiyonun en önemli parçası olmuş. Küçücük bir sakız paketinin satışında kasada işlenen verilerinin açıklığı herkesin gözünü barkoda çevirmiş; tüm endüstriyel ürünlere uygulanabilecek şekilde barkod altyapısında önermeye varmak dört yıl sürmüş.
Makbuzu Smithsonian Müzesinde saklanan ilk barkod, Miami’de 26 Haziran 1974 günü saat 08.01’de Marsh’s isimli Süpermarket kasasında yaşanmış.
1984 yılına gelindiğinde Amerika’daki marketlerin yüzde 33’ü barkod tarayıcılarla donatılmış durumdaymış. Fortune dergisinde yer alan bir habere göre, 2000’li yıllarda Amerika Birleşik Devletleri’ndeki en büyük 500 şirketin yaklaşık yüzde 85’i barkod kullanıyormuş. Artık amaç sadece ürün takibi değil, müşterilerin daha fazla bilgi edinmesi, karşılıklı taleplerin anlaşılması ve her alanda istatistiksel bilgiye ulaşma yolunda barkoda işlev yüklemekmiş. Wired, Parade ve Forbes gibi dergiler makalelerin ve reklamların yanına özel barkodlar basarak okuyucuları bu gizemli çizgilerle yakınlaştırmaya başlamışlar.
Anti-kapitalist yansıma içinde sanatta “Barkod” imgesi
Her geçen gün gelişen teknolojinin tüketime sürdüğü ve doğrudan doğruya hızlı alışverişi tetiklemek için kurguladığı elektronik etiketler olgusunun simgesi olan barkod, 20. yüzyılın ikinci yarısında tüketime endeksli dünyanın sanat dallarına da yansımış. Dönemin tüketim çılgınlığının ve markalaşmanın eleştirel düşüncesini vurgulamak yaklaşımı içinde, yaratıcılıkta yeni imgeler arayan sanatçılar, barkodu simgeleştirmişler, barkod onların eserlerinde -genellikle- anti-kapitalist yansımayla sanatsal bir meta haline dönüşmüş.
Scott Blake’ın Barcode Andy Warhol isimli çalışması, barların sanata yansımalarından biri.
Kavramsal sanat içinde yerini alan barkod, Agnes Martin‘in ve Brice Marden‘in monokrom yüzey bölmeleri minimaliz manifestosu içinde yer almış; Donald Judd, Sol Lewitt, Günther Förg, Dan Flavin, Olivier Mosset, Daniel Buren, François Morellet barları kullanan sanatçılar olarak bilinmiş.
Hızlı tüketimi, markaları ve ürünleri sembolleştiren soyut ekspresyonizmin barları, popüler kültürün ve medyanın imgeleri ile birlikte resim sanatında yerini almış, ticaretin ve tüketimin sembolü olarak hızlı tüketimi eleştiren bir simge şeklinde çağdaş sanatçıların tuvallerine yansımış.
Soto-Diaz, bir ailenin üç aylık yemek tüketimini barkod imgesiyle anlatmış.
Barkod günlük yaşamın her alanında insanın izdüşümü
Sonrası malum, zaten barkodun gelişimine çoğumuz şahit olduk. Günümüzde küçülen, kullanım süresi uzatılan barkod barları, hastanelerde hastaları tüm tıbbı geçmişleriyle tanımlamaktan, üretim süreçlerini otomatikleştirmeye, kablosuz ağlarda oturum açmaktan iletişim bilgilerini değerlendirmeye, üretim hattında olan ürünlerin ihtiyaç takibinden bilet kontrolüne, tüm vergi süreçlerinden kişisel ihtiyaçların belirlenmesine ve siparişine kadar akla gelen her alanda kullanılmakta. Yeni nesil telefon ve bilgisayarlarla etki alanı genişleyen barkod uygulaması tübir pazar arayışına giren barkod teknolojisi, 1970’lerin sonunda perakende sektöründe büyük bir patlama yaşamış. Barkodlar, ürünlerin fiyatlarını, stok miktarını ve diğer bilgileri hızlı ve doğru bir şekilde okuyabilen tarayıcılarla birlikte kullanılmaya başlanmış. Bu sayede mağazalar, envanter yönetimini kolaylaştırmış, satışları daha verimli bir şekilde takip edebilmiş ve müşteri hizmetini iyileştirmiştir.
Barkod teknolojisi, perakende sektöründen sonra diğer sektörlere de yayılmıştır. Lojistik ve dağıtım şirketleri, barkodları kullanarak ürünlerin takibini ve yönetimini kolaylaştırmıştır. Hastaneler, barkodları kullanarak ilaç ve tıbbi malzemelerin doğru bir şekilde takip edilmesini sağlamıştır. Barkodlar, kütüphanelerde kitapların kaydedilmesi ve ödünç verilmesi sürecini hızlandırmıştır. Otomotiv endüstrisi, barkodları kullanarak araç parçalarının takibini yapmıştır.
Barkod teknolojisi, günümüzde hala yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Gelişen teknolojiyle birlikte, mobil cihazlar ve kablosuz iletişim, barkodların daha da kullanışlı hale gelmesini sağlamıştır. Artık, akıllı telefonlar ve tabletler üzerindeki barkod okuyucu uygulamalarıyla, herhangi bir ürünün barkodunu okuyarak fiyatını kontrol etmek veya daha fazla bilgi edinmek mümkündür.
Barkod teknolojisi, insanların günlük yaşamını kolaylaştıran ve iş süreçlerini daha verimli hale getiren önemli bir buluştur. İns
How did the invention of laser technology change the potential uses of barcode data transfer?
A new article titled “The Birth of Barcodes: How Lazer Technology Revolutionized Data Transfer” discusses the origins and early stages of barcode technology. The article explains that the invention of the laser by Theodore Maiman in 1960 opened up new possibilities for barcode data transfer. Previously, barcode technology had been limited by the lack of efficient scanning devices.
The article reveals that the first practical application of barcodes was on train cars in a project sponsored by the American Railway Association. The need to track individual train cars provided an opportunity for the use of both lasers and barcodes. The barcodes were initially large and placed on the sides of the train cars, and a refrigerator-sized machine was used to read and interpret the barcode data.
The article further explains that the barcode system proved successful in its initial trial, and by 1968, it had become the American standard. However, issues such as weak scanning capabilities and the high cost of computers at the time hindered the widespread adoption of barcode technology in other markets.
The article also mentions the efforts of Collins, who founded the company Computer Identics Corporation to further develop barcode technology. The company strayed away from using 500-watt bulbs for scanning and focused on developing more versatile scanning devices capable of reading barcodes from different angles.
Overall,